Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Obama Mısır'ın başkenti Kahire'de İslam ve Batı dünyası ilişkileri üzerine tarihi önemde bir konuşma yaptı. Konuşmasına "Selamün Aleyküm"diyerek başlayan Obama'nın konuşması Türkiye açısından da ayrı bir öneme sahip. Zira Türkiye'den nerdeyse 3 kez bahsediyor.
Star gazetesi'nden İbrahim Kiras'ın değerlendirmesine göre:
İlkinde Medeniyetler İttifakı projesinde Ankara’nın liderliğini övdü.
İkinci olarak demokrasi ve kadın hakları vurgusu çerçevesinde kadınların başbakan olduğu Müslüman ülkeler arasında Türkiye’yi andı. Yani, İslam dünyasına liderlik iddiası olan birtakım ülkelerin sabıkalı olduğu bir konuda olumlu örneklerden biri olarak anıldı Türkiye.
Bir de ‘Asla İslam’la savaş içinde olmayacağız’ sözünü ‘Ankara’da da söyledim’ vurgusuyla tekrarladı... Yani gerekmediği halde Türkiye’yi bir kere daha hatırlattı.
Obama'nın konuşmasını hem ingilizce hem türkçe vererek aynı zamanda ingilizceyi geliştirmeye çalışanlara da faydalı olmak istiyorum.
Konuşmanın ingilizce metnini direkt şu linkten okumak için tıklayın...
ingilizce pdf olarak indirmek için tıklayın...
türkçe pdf olarak indirmek için tıklayın...
Not:ingilizce pdf dosyası için şu blogtan yararlanıldı:
http://www.rncnyc2004.blogspot.com
President Obama’s Remarks at Cairo University, Egypt (english-Turkish)
PRESIDENT
OBAMA: Thank you very much. Good afternoon. I am honored to
be in the timeless city of Cairo, and to be hosted by two remarkable
institutions.
Başkan
Obama: Çok teşekkür ederim. İyi günler.
İki fevkalade enstitü tarafından,
zamana karşı duran şehir Kahire’de konuk edilmekten şeref duyuyorum.For over a thousand years, Al-Azhar has stood as a beacon of Islamic learning; and for over a century, Cairo University has been a source of Egypt's advancement.
El Azhar bin yıldan uzun bir süreden beri İslam öğretisinin rehberi olmuş ve Kahire Üniversitesi de yüzyıldan uzun zamandır Mısır’ın gelişmesinde rol oynamıştır.
And together, you represent the harmony between tradition and progress. I'm grateful for your hospitality, and the hospitality of the people of Egypt.
Siz, birlikte, gelenek ve gelişme arasındaki ahengi temsil ediyorsunuz. Sizin ve Mısır halkının konukseverliği için teşekkür ediyorum.
And I'm also proud to carry with me the goodwill of the American people, and a greeting of peace from Muslim communities in my country: Assalaamu alaykum. (Applause.)
Aynı zamanda Amerikan halkının iyi dileklerini, ülkemdeki Müslüman toplumun barış selamını size iletmekten gurur duyuyorum: “Esselamün aleyküm.”
We meet at a time of great tension between the United States and Muslims around the world -- tension rooted in historical forces that go beyond any current policy debate.
Biz, Amerika Birleşik Devletleri ile İslam dünyası arasında, kökleri herhangi güncel politik tartışmanın çok ötesine uzanan tarihi konulara dayanan gergin bir dönemin yaşandığı bir zamanda bir araya geliyoruz.
The relationship between Islam and the West includes centuries of coexistence and cooperation, but also conflict and religious wars.
İslam ve Batı arasındaki ilişkiler yüzyıllarca devam eden barış içinde bir arada yaşama ve işbirliği ile birlikte, anlaşmazlık ve dini savaşları da kapsar.
More recently, tension has been fed by colonialism that denied rights and opportunities to many Muslims, and a Cold War in which Muslim-majority countries were too often treated as proxies without regard to their own aspirations.
Son zamanlarda bu gerginlik, nüfusunun çoğunluğu Müslüman olan ülkelerin çoğu zaman hak ve olanaklardan mahrum edilmesine yol açan sömürgecilik ve ülkelerin kendi arzuları dikkate alınmadan genellikle ellerinden vekâlet alınmış gibi davranılan bir Soğuk Savaşla beslendi.
Moreover, the sweeping change brought by modernity and globalization led many Muslims to view the West as hostile to the traditions of Islam.
Ayrıca,
modernleşme ve küreselleşmenin getirdiği köklü değişiklikler birçok Müslümanın,
Batıyı İslam geleneklerine düşman olarak görmesine yol açtı.
Violent extremists have exploited these tensions in a
small but potent minority of Muslims.
Şiddet
yanlısı aşırıcılar, İslam dünyasının küçük ama güçlü bir kesiminde kendi
çıkarları için bu gerginlikten faydalandı.
The attacks of September 11, 2001 and the continued
efforts of these extremists to engage in violence against civilians has led
some in my country to view Islam as inevitably hostile not only to America and
Western countries, but also to human rights.
Bu
aşırıcılar gerçekleştirdiği 11 Eylül 2001 saldırıları ve sivil topluma karşı
şiddete başvurmağa devam etmeleri ise, bazı kişilerin ülkemde İslamı sadece
Amerika ve Batı ülkelerine değil, insan haklarına da düşman olarak
nitelemelerine yol açtı.
All this has
bred more fear and more mistrust.
Bu
durum, korku ve güvensizliği daha da besledi.
So long as our relationship is defined by our differences, we will empower those who sow hatred rather than peace, those who promote conflict rather than the cooperation that can help all of our people achieve justice and prosperity. And this cycle of suspicion and discord must end.
Bizim
ilişkilerimiz aramızdaki farklılıklarla tanımlandığı sürece, barış yerine
nefret ekenleri ve adalet ve refahı sağlamağa yardım edebilecek işbirliği
yerine anlaşmazlığı destekleyenleri güçlendirmiş olacağız. Biz bu bir şüphe ve
uyuşmazlık döngüsünü sona erdirmeliyiz.
I've come here to Cairo to seek a new beginning
between the United States and Muslims around the world, one based on mutual
interest and mutual respect, and one based upon the truth that America and
Islam are not exclusive and need not be in competition.
Ben
Kahire’ye Amerika Birleşik Devletleri ile Dünyadaki Müslümanlar arasında
karşılıklı çıkar ve karşılıklı saygıya dayanan, Amerika ve İslamın
birbirleriyle zıt olmadığı ve rekabete gerek bulunmadığı gerçeğine dayanan yeni
bir başlangıç arayışı ile geldim.
Instead, they overlap, and share common
principles -- principles of justice and progress; tolerance and the dignity of
all human beings.
Aslında
onlar birbirini tamamlar, adalet ve gelişim, hoşgörü ve bütün insanların
saygınlığı gibi ortak ilkeleri paylaşır.
I do so recognizing that change cannot happen
overnight. I know there's been a lot of publicity about this speech, but
no single speech can eradicate years of mistrust, nor can I answer in the time
that I have this afternoon all the complex questions that brought us to this
point.
Değişimin bir anda oluşamayacağını
bilerek hareket ediyorum. Ayrıca bu konuşmam ile ilgili olarak çok şeyler
yazıldı çizildi ve söylendi, ne var ki, yıllardır süren karşılıklı güvensizlik
bir konuşma sonucunda ortadan kalkmayacaktır. Ayrıca bizi bu noktaya taşıyan
karmaşık soruların tamamına da sizinle geçirdiğim şu kısa öğle sonrasında cevap
bulamam.But I am convinced that in order to move forward, we must say openly to each other the things we hold in our hearts and that too often are said only behind closed doors.
Ne var ki ilerlemek için, yüreklerimizde sakladıklarımızı ve genellikle kapalı kapılar arkasında söylenenleri birbirimize açıkça söylememiz gerektiğine inanıyorum.
There must be a sustained effort to listen to each other; to learn from each other; to respect one another; and to seek common ground.
Birbirimizi dinlemek, birbirimizden öğrenmek, birbirimize saygı göstermek ve ortak bir zemin bulmak için devamlı olarak çaba göstermeliyiz.
As the Holy Koran tells us, "Be conscious of God and speak always the truth." (Applause.)
Mukaddes Kuran’ın bize söylediği gibi, “Allah’ı aklından çıkarma ve daima gerçeği söyle.” (Alkışlar)
That is what I will try to do today -- to speak the truth as best I can, humbled by the task before us, and firm in my belief that the interests we share as human beings are far more powerful than the forces that drive us apart.
Benim
bugün yapmağa çalışacağım şey, insan olarak paylaştıklarımızın bizi ayıran
güçlerden çok daha kuvvetli olduğu yolundaki inancımdan şaşmadan, önümüzdeki
fevkalade görevin önemini bilerek, elimden geldiği kadar gerçekleri
yansıtmaktır.
Now part of this conviction is rooted in my own experience.
I'm a Christian, but my father came from a Kenyan family that includes
generations of Muslims.
Bu
inancımın bir kısmı kendi tecrübelerime dayanır. Ben bir Hıristiyanım, fakat
babam Müslüman nesilleri de kapsayan bir Kenyalı ailedendir.
As a boy, I
spent several years in Indonesia and heard the call of the azaan at the break
of dawn and at the fall of dusk. As a young man, I worked in Chicago
communities where many found dignity and peace in their Muslim faith.
Çocukluğumun
birkaç yılını Endonezya’da, her gün şafak vakti ve gün batarken ezan dinleyerek
geçirdim. Gençliğimde birçok Müslümanın kendi inancıyla saygınlık ve huzur
bulduğu Şikago toplumlarında çalıştım.
As a student of history, I also know civilization's
debt to Islam. It was Islam -- at places like Al-Azhar -- that carried
the light of learning through so many centuries, paving the way for Europe's
Renaissance and Enlightenment.
Bir
tarih öğrencisi olarak, medeniyetin İslama olan borcunu da biliyorum. El Azhar
Üniversitesi gibi yerlerde, yüzyıllarca tahsil ışığını taşıyan, Avrupada
Rönesans ve Aydınlanmanın yollarını İslam toplumlarındaki gelişmeler açmıştır.
It was
innovation in Muslim communities -- (applause) -- it was innovation in Muslim
communities that developed the order of algebra; our magnetic compass and tools
of navigation; our mastery of pens and printing; our understanding of how
disease spreads and how it can be healed.
Cebir
düzenini, manyetik pusulayı, yöngüdüm cihazlarını, yazı ve basımda
ustalaşmamızı, hastalıkların nasıl yayıldığını ve nasıl tedavi edilebileceğini
anlamamızı, Müslüman toplumlarda yapılan icatlar sağladı.
Islamic culture
has given us majestic arches and soaring spires; timeless poetry and cherished
music; elegant calligraphy and places of peaceful contemplation.
İslam
kültürü bize harika kemerler, yüksek kuleler; zamana baş eğmeyen şiirler,
unutulmaz müzik; zarif hattatlık ve huzurlu tefekkür yerleri verdi.
And throughout history, Islam has demonstrated through
words and deeds the possibilities of religious tolerance and racial
equality. (Applause.)
Ve
İslam tarih boyunca gerek söz ve gerekse eylemde dini hoşgörü ve ırk
eşitliğinin yarattığı fırsatları sergiledi. (Alkışlar)
I also know that Islam has always been a part of America's story. The first nation to recognize my country was Morocco. In signing the Treaty of Tripoli in 1796, our second President, John Adams, wrote, "The United States has in itself no character of enmity against the laws, religion or tranquility of Muslims."
İslamın her zaman Amerika’nın geçmişinin bir parçası olduğunu da biliyorum. Ülkemi ilk tanıyan ulus Fas’tı. İkinci Devlet başkanımız John Adams 1796 Tripoli Anlaşmasını imzalarken şöyle yazmıştı "Amerika Birleşik Devletleri’nin içinde, Müslümanların yasalarına, dinine ve ruhuna karşı hiçbir husumet yoktur".
And since our founding, American Muslims have enriched the United States.
Ve kuruluşumuzdan beri, Amerikalı Müslümanlar Birleşik Devletleri zenginleştirdi.
They have fought in our wars, they have served in our government, they have stood for civil rights, they have started businesses, they have taught at our universities, they've excelled in our sports arenas, they've won Nobel Prizes, built our tallest building, and lit the Olympic Torch.
Onlar savaşlarımızda savaştı, devletimizde hizmet etti, vatandaşlık haklarını savundu, ticaret kurdu, üniversitelerimizde ders verdi, sporda yükseldi, Nobel Ödülleri kazandı. En yüksek gökdelenlerimizi inşa etti ve Olimpiyat Meşalemizi yaktı.
And when the first Muslim American was recently elected to Congress, he took the oath to defend our Constitution using the same Holy Koran that one of our Founding Fathers -- Thomas Jefferson -- kept in his personal library. (Applause.)
Kongreye
seçilen ilk Müslüman Amerikalı, ülkemizin kurucularından Thomas Jefferson’ın
özel kitaplığında sakladığı Kuran’a el basarak Anayasamızı savunacağına yemin
etti. (Alkışlar)
So I have known Islam on three continents before
coming to the region where it was first revealed. That experience guides
my conviction that partnership between America and Islam must be based on what
Islam is, not what it isn't.
İslam
dininin ilk başladığı bölgeye gelmeden önce İslamı üç kıtada tanıdım. Amerika
ile İslam arasındaki ortaklığın, İslamın ne olmadığına değil ne olduğuna
esaslanması gerektiğine dair inancıma da bu deneyimim ışık tutar.
And I consider it part of my responsibility as
President of the United States to fight against negative stereotypes of Islam
wherever they appear. (Applause.)
Ve ben
İslam hakkında, nerede olursa olsun olumsuz stereo tiplemelerle mücadele etmeyi
Amerika Birleşik Devletleri başkanı olarak üstlendiğim sorumluğun bir bölümü
kabul ediyorum.
But that same principle must apply to Muslim
perceptions of America. (Applause.) Just as Muslims do not fit a
crude stereotype, America is not the crude stereotype of a self-interested
empire.
Ama
aynı ilkeler Amerika hakkındaki algılamalara da uygulanmalıdır. (Alkışlar)
Müslümanlar nasıl böyle çiğ bir klişeye sığmıyorsa, Amerika da sadece kendi
çıkarlarına hizmet eden imparatorluk klişesine sığdırılamaz.
The United States has been one of the greatest sources
of progress that the world has ever known. We were born out of revolution
against an empire.
Amerika
Birleşik Devletleri, Dünyanın tanık olduğu en büyük gelişmenin kaynağı oldu.
Biz bir İmparatorluğa karşı gerçekleştirilen devrimden doğduk.
We were founded
upon the ideal that all are created equal, and we have shed blood and struggled
for centuries to give meaning to those words -- within our borders, and around
the world.
Biz
herkesin eşit yaratıldığı ideali üzerinde kurulduk ve yüzyıllarca bu kelimelere
anlam kazandırmak için hem kendi ülkemiz sınırları içinde, hem de dünyada
mücadele verdik, kanımızı akıttık.
We are shaped by every culture, drawn from every end
of the Earth, and dedicated to a simple concept: E pluribus unum --
"Out of many, one."
Biz
dünyanın her köşesinden gelen her kültürle yoğrulduk ve kendimizi basit bir
kavrama adadık: E pluribus unum: "Birçoğundan, bir."
Now, much has been made of the fact that an African American with the name Barack Hussein Obama could be elected President. (Applause.)
Barak Hüseyin Obama adlı, Afrika kökenli bir Amerikalının başkan seçilebilmiş olması konusunda çok şey yazılıp söylendi. (Alkışlar)
But my personal story is not so unique. The dream of opportunity for all people has not come true for everyone in America, but its promise exists for all who come to our shores -- and that includes nearly 7 million American Muslims in our country today who, by the way, enjoy incomes and educational levels that are higher than the American average. (Applause.)
Oysa
benim öyküm o kadar da benzersiz değildir. Amerika’ya gelen herkesin başarı
rüyası gerçekleşmemişse de, bu vaat kıyılarımıza gelen herkes için mevcuttur -
ki bu, şu anda ülkemizdeki yaklaşık yedi milyon Müslüman Amerikalıyı da kapsar.
Bu arada şunu da balirtmeliyim ki, ülkemizdeki Müslüman Amerikalıların gelir ve
eğitim düzeyi Amerika genelinde ortalamanın üzerindedir. (Alkışlar)
Moreover, freedom in America is indivisible from the
freedom to practice one's religion. That is why there is a mosque in
every state in our union, and over 1,200 mosques within our borders.
Ayrıca,
Amerikada’ki özgürlük, bir kişinin dinine ibadet etme özgürlüğünden ayrılamaz.
Bu yüzden Amerika Birleşik Devletleri’nin her eyaletinde olmakla sınırlarımız
dahilinde toplam 1200’den fazla cami vardır.
That's why the United States government has gone to
court to protect the right of women and girls to wear the hijab and to punish
those who would deny it. (Applause.)
Bu
yüzden devletimiz kadın ve kızların başını örtme hakkını korumak, onları bu
haktan mahrum etmek isteyenleri cezalandırmak için mahkemeye başvurmuştur.
(Alkışlar)
So let there be no doubt: Islam is a part of
America. And I believe that America holds within her the truth that
regardless of race, religion, or station in life, all of us share common
aspirations -- to live in peace and security; to get an education and to work
with dignity; to love our families, our communities, and our God. These
things we share. This is the hope of all humanity.
Bundan hiç kimsenin şüphesi
olmasın: İslam Amerika’nın bir parçasıdır. Ve inanıyorum ki, Amerika ırk, din,
hayat tarzı gibi konulara bakmadan kendi gerçeğine sadıktır ve hepimiz barış ve
güvenlik içinde yaşamak; tahsil almak ve onurlu çalışmak; ailelerimizi,
toplumumuzu ve Tanrımızı sevmek gibi ortak istekleri paylaşıyoruz. Bu tüm
insanların ümididir.Of course, recognizing our common humanity is only the beginning of our task.
Elbette biz ortak insanlığımızı farketmenin, görevimizin sadece başlangıcı olduğunu biliyoruz.
Words alone cannot meet the needs of our people.
Sözler tek başına insanların ihtiyacını karşılamağa yetmez.
These needs will be met only if we act boldly in the years ahead; and if we understand that the challenges we face are shared, and our failure to meet them will hurt us all.
Bu ihtiyaçlar ancak önümüzdeki yıllarda cesur adımlar atarsak, zorlukları birlikte göğüslersek ve bunu başaramadığımız takdirde hepimizin zarar göreceğini anlarsak karşılanacaktır.
For we have learned from recent experience that when a financial system weakens in one country, prosperity is hurt everywhere. When a new flu infects one human being, all are at risk.
Çünkü, yakın zamandaki tecrübelerden gördük ki, bir ülkede mali sistemin zayıflaması, her tarafta refahı etkiliyor. Bir yeni grip virüsü bir insanı etkilediğinde herkes risk altına giriyor.
When one nation pursues a nuclear weapon, the risk of nuclear attack rises for all nations. When violent extremists operate in one stretch of mountains, people are endangered across an ocean.
Bir devlet nükleer silah elde etmek isteyince tüm ülkeler için nükleer saldırı riski artıyor. Şiddet yanlısı aşırı uçlar dağların bir uzantısında faaliyet gösterdiklerinde okyanus ötesindeki insanlar tehlikede oluyor.
When innocents in Bosnia and Darfur are slaughtered, that is a stain on our collective conscience. (Applause.)
Darfur’da, Bosna’da masum insanlar katledildiğinde bu hepimizin vicdanında bir kara leke oluyor. (Alkışlar)
That is what it means to share this world in the 21st century. That is the responsibility we have to one another as human beings.
21.
yüzyılda bu dünyayı paylaşmanın anlamı işte budur. İnsan olarak birbirimize
karşı sorumluluğumuz da budur.
And this is a difficult responsibility to embrace.
For human history has often been a record of nations and tribes -- and, yes,
religions -- subjugating one another in pursuit of their own interests.
Bu,
taşınması zor bir sorumluluktur. Çünkü insanlık tarihi, çıkar uğrunda diğer
ülke veya kabileleri ve evet dinleri de, kendilerine boyun eğdirmenin tarihi
olmuştur.
Yet in this new age, such attitudes are
self-defeating. Given our interdependence, any world order that elevates
one nation or group of people over another will inevitably fail.
Oysa
yeni çağda bu tür tavırlar, tavrı koyana zarar veriyor. Birbirimize o kadar
bağımlıyız ki, devlet veya grubu başkasından üstün tutan herhangi bir dünya
düzeninin başarısızlıkla sonuçlanması kaçınılmazdır.
So whatever we think of the past, we must not be prisoners
to it. Our problems must be dealt with through partnership; our progress
must be shared. (Applause.)
Bu
yüzden geçmiş hakkında nasıl düşünürsek düşünelim, onun esiri olmamalıyız.
Bizim problemlerimiz ortaklıkla çözümlenmeli ve gelişimimiz paylaşılmalıdır.
(Alkışlar)
Now, that does not mean we should ignore sources of
tension. Indeed, it suggests the opposite: We must face these tensions
squarely.
Bu,
gerginlik kaynaklarını görmezden gelmemiz gerektiği anlamına gelmez. Aslında
bunun tam tersini gösterir. Bu gerginlikleri cesaretle göğüslemeliyiz.
And so in that
spirit, let me speak as clearly and as plainly as I can about some specific
issues that I believe we must finally confront together.
Burada,
izin verin, sonuçta birlikte göğüslememiz gerektiğine inandığım bazı çok özel
meseleler hakkında elimden geldiği kadar açık ve net konuşayım.
The first issue that we have to confront is violent
extremism in all of its forms.
Karşı
çıkmamız gereken ilk mesele, her şekliyle şiddet yanlısı aşırıcılıktır.
In Ankara, I made clear that America is not -- and
never will be -- at war with Islam. (Applause.)
Ben
Ankara’da, Amerika’nın İslamla savaşmadığını ve asla savaşmayacağını açıkça
ifade ettim. (Alkışlar).
We will, however, relentlessly confront violent
extremists who pose a grave threat to our security -- because we reject the
same thing that people of all faiths reject:
Bununla
birlikte güvenliğimiz için ciddi tehlike oluşturan, şiddete başvuran aşırı
uçlara amansızca karşı duracağız. Çünkü tüm müminlerin reddettiği şeyi biz de
reddediyoruz:
the killing of
innocent men, women, and children. And it is my first duty as President
to protect the American people.
o da
masum erkek, kadın ve çocukların öldürülmesidir. Ve Amerikan halkını korumak
Başkan olarak benim birinci vazifemdir.
The situation in Afghanistan demonstrates America's
goals, and our need to work together.
Afganistan’daki
durum gösteriyor ki, Amerika’nın hedefleri, ve birlikte çalışma ihtiyacı
özdeştir.
Over seven
years ago, the United States pursued al Qaeda and the Taliban with broad
international support.
Yedi
yıldan uzun bir süre önce, Amerika Birleşik Devletleri El Kaide ile Taliban’ı,
büyük uluslararası destek ile takibe başladı.
We did not go by choice; we went because of necessity.
I'm aware that there's still some who would question or even justify the events
of 9/11.
Biz
oraya kendi seçimimiz sonucu değil, mecbur kaldığımız için gittik. 11 Eylülle
ilgili bazı sorular ve hatta gerekçeler ortaya atıldığının farkındayım.
But let us be
clear: Al Qaeda killed nearly 3,000 people on that day.
Fakat,
El Kaide’nin o gün yaklaşık 3.000 kişiyi öldürdüğü konusunu netleştirelim.
The victims
were innocent men, women and children from America and many other nations who
had done nothing to harm anybody.
Olayda
Amerika’dan ve başka uluslardan, kimseye ziyanı dokunmamış masum erkek, kadın
ve çocuklar hayatını kaybetti.
And yet al Qaeda chose to ruthlessly murder these
people, claimed credit for the attack, and even now states their determination
to kill on a massive scale.
El
Kaide bu insanları insafsızca katletmeyi seçti, saldırının sorumluluğunu
üstlendi ve kitle ölümlerini gerçekleştirmeğe kararlı olduğunu tekrar tekrar
beyan etmektedir.
They have affiliates in many countries and are trying
to expand their reach. These are not opinions to be debated; these are
facts to be dealt with.
Onlar
birçok ülke ile işbirliği yapıyor ve ulaşabilecekleri alanı genişletmeğe
çalışıyor. Bunlar tartışma konusu olan görüşler değil, yüzleşilmesi gereken
gerçeklerdir.
Now, make no mistake: We do not want to keep our
troops in Afghanistan. We see no military -- we seek no military bases
there. It is agonizing for America to lose our young men and women.
Şu iyi
bilinmelidir ki, biz askerlerimizi Afganistan’da tutmak istemiyoruz. Orada
askeri üs bulundurmak da istemiyoruz. Genç kadın ve erkeklerimizi kaybetmek
Amerika’ya ıstırap veriyor.
It is costly and politically difficult to continue
this conflict.
Bu
anlaşmazlığın devam etmesi bahalıya mal oluyor ve politik sorunlara neden
oluyor.
We would gladly bring every single one of our troops
home if we could be confident that there were not violent extremists in
Afghanistan and now Pakistan determined to kill as many Americans as they possibly
can.
Afganistan
ve Pakistan’da mümkün olduğu kadar çok Amerikalıyı öldürmeğe kararlı olan
şiddet yanlısı aşırı uçların bulunmadığından emin olsak her bir askerimizi
memnuniyetle geri getirirdik.
But that is not yet the case. And that's why we're partnering
with a coalition of 46 countries. And despite the costs involved,
America's commitment will not weaken.
Fakat
hal böyle değildir. İşte bunun içindir ki biz, 46 ülkenin yer aldığı bir
koalizyona katılıyoruz. Bunun maliyetinin yüksek olması, Amerika’nın bu davaya
bağlılığını zayıflatmayacaktır.
Indeed, none of us should tolerate these
extremists. They have killed in many countries. They have killed
people of different faiths -- but more than any other, they have killed
Muslims.
Gerçekten
de buu aşırı uçlara hiçbirimiz göz yumamayız. Onlar birçok ülkede adam öldürdü.
Onlar farklı dinlerden insanları, hepsinden daha fazla Müslümanı öldürdü.
Their actions are irreconcilable with the rights of
human beings, the progress of nations, and with Islam.
Onların
davranışları insanoğlunun hakları, ulusların gelişimi ve İslamla bağdaşmıyor.
The Holy Koran teaches that whoever kills an innocent
is as -- it is as if he has killed all mankind. And the Holy Koran also
says whoever saves a person, it is as if he has saved all mankind.
(Applause.)
Mukaddes
Kuran “masum bir insanı öldüren, tüm insanlığı öldürmüş sayılır, bir insanı
kurtaran, tüm insanlığı kurtarmış sayılır” der. (Alkışlar)
The enduring faith of over a billion people is
so much bigger than the narrow hatred of a few.
Bir
milyardan fazla insanın iman ettiği bu güzel din, birkaçının kısır nefretinden
çok daha büyüktür.
Islam is not
part of the problem in combating violent extremism -- it is an important part
of promoting peace.
İslam,
şiddet yanlısı aşırıcılıkla mücadelede problemin bir parçası değildir, barışın
gerçekleştirilmesinin önemli bir parçasıdır.
Now, we also know that military power alone is not
going to solve the problems in Afghanistan and Pakistan.
Şimdi
artık biliyoruz ki, Afganistan ve Pakistan’daki problemleri sadece askeri güçle
çözümlemek mümkün değildir.
That's why we plan to invest $1.5 billion each year
over the next five years to partner with Pakistanis to build schools and
hospitals, roads and businesses, and hundreds of millions to help those who've
been displaced.
Bu
nedenle, Pakistan’la ortak olarak, okul ve hastane, yol ve ticaret yapımı için
önümüzdeki beş yıl boyunca, yılda 1,5 milyar dolar yatırım yapmayı ve evlerini
kaybedenlere yardım yapmayı planlıyoruz.
That's why we are providing more than $2.8 billion to
help Afghans develop their economy and deliver services that people depend on.
Aynı
nedenlerle Afganların ekonomilerini geliştirmeleri ve insanlara gerekli
hizmetleri sağlamalarına yardım için 2,8 milyar dolardan fazla para temin
ediyoruz.
Let me also address the issue of Iraq. Unlike
Afghanistan, Iraq was a war of choice that provoked strong differences in my
country and around the world.
İzin
verirseniz Irak konusuna da değineceğim. Afganistan’ın aksine, Irak savaşı hem
benim ülkemde hem de dünyada derin fikir ayrılıklarına neden olan, zorunluluk
sonucu başlatılmayan bir savaştı.
Although I believe that the Iraqi people are
ultimately better off without the tyranny of Saddam Hussein, I also believe
that events in Iraq have reminded America of the need to use diplomacy and
build international consensus to resolve our problems whenever possible.
(Applause.)
Saddam
Hüseyin’in diktatörlüğünden kurtulmanın, sonunda Irak halkı için daha iyi
olacağına inanmama rağmen, Iraktaki olayların, Amerika’ya, problemlerimizi
çözümlemek için diplomasiden faydalanmamamız ve uluslararası konsensüs kurmamız
gerektiğini hatırlattığına inanıyorum.
Indeed, we can
recall the words of Thomas Jefferson, who said: "I hope that our
wisdom will grow with our power, and teach us that the less we use our power
the greater it will be."
Aslında
bizim büyük devlet başkanlarımızdan biri olan Thomas Jefferson’ın bu konudaki
sözlerini hatırlamak yerinde olur. O şöyle demişti, “Umarım bilgeliğimiz
gücümüzle orantılı olarak büyüyecek ve bize, gücümüzü ne kadar az kullanırsak o
kadar büyüyeceğini öğretecek.”
Today, America has a dual responsibility: to
help Iraq forge a better future -- and to leave Iraq to Iraqis. And I
have made it clear to the Iraqi people -- (applause) -- I have made it clear to
the Iraqi people that we pursue no bases, and no claim on their territory or
resources.
Bugün
Amerika’nın çifte sorumluluğu vardır: Iraklıların daha iyi bir gelecek
kurmalarına yardım etmek ve Irak’ı Iraklılara bırakmak. Irak halkına bizim
orada üs kurmak istemediğimizi, onların toprak ve kaynakları üzerinde hiçbir
iddiamız olmadığını açıkça bildirdim. (Alkışlar)
Iraq's
sovereignty is its own. And that's why I ordered the removal of our combat
brigades by next August.
Irak’ın
egemenliği kendisine aittir. Bu nedenle, muharip tugaylarımızın gelecek
Ağustosa kadar dönmeleri için emir verdim.
That is why we
will honor our agreement with Iraq's democratically elected government to remove
combat troops from Iraqi cities by July, and to remove all of our troops from
Iraq by 2012. (Applause.)
Yine
bu nedenle, Irak’ın demokratik yolla seçilmiş hükümeti ile anlaşmamıza uygun
olarak Irak şehirlerindeki muharip kuvvetleri Temmuz ayına ve Irak’taki bütün
kuvvetlerimizi 2012 yılına kadar geri çekeceğiz.
We will help
Iraq train its security forces and develop its economy. But we will
support a secure and united Iraq as a partner, and never as a patron.
Biz
Irak’ın kendi güvenlik kuvvetlerini eğitmesine ve ekonomisini geliştirmesine
yardım edeceğiz. Ne var ki, güvenli ve toprak bütünlüğü olan Irak’ı asla bir
koruyucu gibi değil, bir ortak olarak destekleyeceğiz
And finally, just as America can never tolerate
violence by extremists, we must never alter or forget our principles.
Nine-eleven was an enormous trauma to our country.
Ve
nihayet, Amerika aşırı uçların şiddet hareketlerini hiçbir zaman hoşgörüyle
karşılayamayacağı gibi ilkelerimizi de hiçbir zaman değiştirmeyecek ve
unutmayacağız. Onbir Eylül ülkemiz için son derecede büyük bir sarsıntıydı.
The fear and anger that it provoked was
understandable, but in some cases, it led us to act contrary to our traditions
and our ideals.
Bu
olayın neden olduğu korku ve kızgınlık anlayışla karşılanabilirdi, ama bazı
durumlarda bizi, ideallerimizle çelişen davranışlara sürükledi.
We are taking
concrete actions to change course. I have unequivocally prohibited the
use of torture by the United States, and I have ordered the prison at
Guantanamo Bay closed by early next year. (Applause.)
Bu
gidişatı değiştirmek için somut adımlar atmaktayız. Ben Amerika Birleşik
Devletleri’nin işkenceye başvurmasını açık bir şekilde yasakladım ve Guantanamo
Körfezindeki hapishanenin önümüzdeki yılın ilk aylarında kapatılmasını
emrettim.
So America will defend itself, respectful of the
sovereignty of nations and the rule of law. And we will do so in
partnership with Muslim communities which are also threatened. The sooner
the extremists are isolated and unwelcome in Muslim communities, the sooner we
will all be safer.
Amerika, ülkelerin egemenliklerine
ve hukukun üstünlüğüne saygılı kalarak kendisini savunacaktır. Ve biz bunu,
aynı şekilde tehdit altında olan Müslüman toplumlarla ortak olarak yapacağız,
çünkü aşırı uçlar Müslüman toplumlarında ne kadar çabuk izole edilir ve
dışlanırsa hepimizin güvenliği o kadar çabuk sağlanır.The second major source of tension that we need to discuss is the situation between Israelis, Palestinians and the Arab world.
Konuşmamız
gereken ikinci büyük gerginlik kaynağı da İsraillilerle Filistinliler ve Arap
dünyası arasındaki durumdur.
America's strong bonds with Israel are well
known. This bond is unbreakable.
Amerika’nın
İsrail’le güçlü bağları herkese malumdur. Bu bağ kırılamaz.
It is based upon cultural and historical ties, and the
recognition that the aspiration for a Jewish homeland is rooted in a tragic
history that cannot be denied.
Bu bağ
kültürel ve tarihi ilişkilere ve Musevilerin vatan isteğinin inkar edilemez
trajik bir tarihe dayandığının kabul edilmesine esaslanır.
Around the world, the Jewish people were persecuted
for centuries, and anti-Semitism in Europe culminated in an unprecedented
Holocaust.
Museviler,
dünyanın her yerinde yüzyıllar boyu zulme maruz kalmış ve anti-Semitizm
Avrupada benzeri görülmemiş Musevi Katliamı ile doruğa erişmiştir.
Tomorrow, I will visit Buchenwald, which was part of a
network of camps where Jews were enslaved, tortured, shot and gassed to death
by the Third Reich.
Yarın,
, Musevilerin III ncü Reich Hükümeti tarafından köleleştirildiği, işkence
gördüğüi, vurularak ve gaz odalarında gazlanarak öldürüldüğü kamp ağının bir
parçası olan Buchenwald’ı ziyaret edeceğim.
Six million
Jews were killed -- more than the entire Jewish population of Israel
today. Denying that fact is baseless, it is ignorant, and it is
hateful.
Altı
milyon Musevi öldürüldü ki, bu sayı şu anda İsrail’de yaşayan Musevilerin
toplam sayısından fazladır. Bu gerçeği inkar etmek asılsızdır, cehaleti ve
nefreti işaret eder.
Threatening Israel with destruction -- or repeating
vile stereotypes about Jews -- is deeply wrong, and only serves to evoke in the
minds of Israelis this most painful of memories while preventing the peace that
the people of this region deserve.
İsrail’i
yıkmakla tehdit etmek veya Museviler hakkında kötü stereo tiplemeleri
tekrarlamak son derece yanlış olduğu gibi, bir yandan İsraillilerin o acı
hatıralarını canlandırırken öte yandan da bölge halkının hak ettiği barışa
engel olur.
On the other hand, it is also undeniable that the
Palestinian people -- Muslims and Christians -- have suffered in pursuit of a
homeland.
Diğer
taraftan, Müslüman ve Hıristiyan Filistinli halkın da kendilerine vatan
edinebilmek için çektikleri eziyet inkar edilemez.
For more than
60 years they've endured the pain of dislocation.
Filistin
halkı 60 yıldan uzun bir zamandır, yerlerinden yurtlarından ayrı düşmenin
acısına katlandı.
Many wait in
refugee camps in the West Bank, Gaza, and neighboring lands for a life of peace
and security that they have never been able to lead.
Çoğu
Batı Şeria, Gazze ve komşu arazilerdeki mülteci kamplarında, şimdiye kadar
hiçbir zaman yaşayamadıkları barış ve güvenlikli hayatı bekliyor.
They endure the daily humiliations -- large and small
-- that come with occupation. So let there be no doubt: The
situation for the Palestinian people is intolerable.
Her
gün, işgalle gelen büyük veya küçük hakaretlere tahammül ediyorlar. Bu yüzden,
Filistinli halkın durumunun tahammül edilmez düzeyde olduğu şüphe götürmez bir
gerçektir.
And America
will not turn our backs on the legitimate Palestinian aspiration for dignity,
opportunity, and a state of their own. (Applause.)
Amerika,
Filistinlilerin onur, olanak ve kendi devletlerine sahip olma konusundaki meşru
emellerine sırt çevirmeyecektir. (Alkışlar)
For decades then, there has been a stalemate: two peoples with legitimate aspirations, each with a painful history that makes compromise elusive.
Uzun yıllar bir çıkmaz yoldaydık: karşımızda, her biri uzlaşmayı zorlaştıran acı geçmişleri ve meşru talepleri olan iki halk var.
It's easy to point fingers -- for Palestinians to point to the displacement brought about by Israel's founding, and for Israelis to point to the constant hostility and attacks throughout its history from within its borders as well as beyond.
Suçu birbirinin üzerine atmak - Filistinlilerin yerinden yurdundan olmalarına sebep olarak İsrail devletinin kurulmasını göstermeleri, İsrailliler’in de, tarihleri boyunca sınırları dahilinde ve ötesinde, sürgit husumet ve saldırılara hedef olmalarının sebeplisi olarak Filistinlileri göstermeleri kolay olandır.
But if we see this conflict only from one side or the other, then we will be blind to the truth: The only resolution is for the aspirations of both sides to be met through two states, where Israelis and Palestinians each live in peace and security. (Applause.)
Gerçekte
bu anlaşmazlığa sadece bir ya da diğer taraftan bakarsak gerçeğe gözlerimizi
kapamış oluruz. İki tarafın isteğini yerine getirmek için tek çözüm,
Filistinliler ve İsraillilerin barış ve güvenlik içinde yaşayabilecekleri iki
devlettir. (Alkışlar)
That is in Israel's interest, Palestine's interest,
America's interest, and the world's interest.
Bu hem
İsrail’in, hem Filistin’in, hem Amerika’nın hem de Dünya’nın yararınadır.
And that is why
I intend to personally pursue this outcome with all the patience and dedication
that the task requires. (Applause.)
Ve bu
nedenle ben bu sonucu gerçekleştirmek için, bu zor görevin gerektirdiği sabrı
ve azmi göstererek bizzat çalışacağım.
The obligations -- the obligations that the parties
have agreed to under the road map are clear. For peace to come, it is
time for them -- and all of us -- to live up to our responsibilities.
Yol
Haritası anlaşması altında tarafların sorumlulukları bellidir. Barışa ulaşmak
için onların ve hepimizin sorumluluklarımıza sahip çıkma zamanı gelmiştir.
Palestinians must abandon violence. Resistance
through violence and killing is wrong and it does not succeed.
Filistinliler
şiddeti bırakmalıdır. Şiddet ve öldürme yoluyla direnme başarı
kazandırmayacaktır.
For centuries,
black people in America suffered the lash of the whip as slaves and the
humiliation of segregation.
Yüzyıllar
boyunca, Amerika’daki siyahlar köle olarak kamçıların altında azap çekti ve
ayrımcılığın yarattığı hakaretlere katlandı.
But it was not violence that won full and equal
rights. It was a peaceful and determined insistence upon the ideals at
the center of America's founding.
Fakat
sonunda şiddet değil, Amerika’nın kuruluşunun temelindeki ideallere esaslanan
barışçıl ve kararlı ısrar sayesinde eşit haklar kazandı.
This same story can be told by people from South
Africa to South Asia; from Eastern Europe to Indonesia. It's a story with
a simple truth: that violence is a dead end.
Bu
hikaye Güney Afrika’dan Güney Asyaya, Doğu Avrupadan Endonezya’ya kadar birçok
ulus tarafından anlatılabilir. Bu basit bir gerçeği, şiddetin çıkmaz sokak
olduğunu gösteren bir öyküdür.
It is a sign neither of courage nor power to shoot
rockets at sleeping children, or to blow up old women on a bus. That's
not how moral authority is claimed; that's how it is surrendered.
Bu,
uyuyan çocuklara roket atmanın ya da yaşlı kadınları taşıyan otobüsü
bombalamanın ne bir güç ne de cesaret olmadığının işaretidir. Ahlaki üstünlük
bu şekilde kazanılmaz, olsa olsa bu şekilde kaybedilir.
Now is the time for Palestinians to focus on what they
can build. The Palestinian Authority must develop its capacity to govern,
with institutions that serve the needs of its people.
Şimdi
Filistinlilerin neler yapabilecekleri üzerinde odaklanmalarının zamanıdır.
Filistin yönetimi, halkının ihtiyaçlarına hizmet edecek kurumlar da dahil,
yönetme kapasitesini geliştirmelidir.
Hamas does have
support among some Palestinians, but they also have to recognize they have
responsibilities.
Hamas
bazı Filistinliler tarafından desteklenmemekle birlikte onun da sorumlulukları
olduğunu kabul etmesi gerekir.
To play a role in fulfilling Palestinian aspirations,
to unify the Palestinian people, Hamas must put an end to violence, recognize
past agreements, recognize Israel's right to exist.
Filistinlilerin
emellerinin yerine getirilmesinde ve Filistin halkının birlik olmasında rol
oynamak için, Hamas şiddeti durdurmalı, geçmişte yapılan anlaşmalara uymalı ve
İsrail’in mevcudiyet hakkını tanımayı reddetmeye son vermelidir.
At the same time, Israelis must acknowledge that just
as Israel's right to exist cannot be denied, neither can Palestine's.
Aynı
zamanda İsrailliler de, İsrail’in mevcut olma hakkı nasıl inkar edilemezse,
Filistin’in mevcudiyetinin de reddedilemeyeceğini kabul etmelidir.
The United States does not accept the legitimacy of
continued Israeli settlements. (Applause.)
Amerika
Birleşik Devletleri İsrail’i denize atmaktan bahsedenlerin yasal olduğunu kabul
etmez, ama biz İsrail’in yerleşim merkezleri inşasına devam etmesinin
meşruiyetini de kabul etmiyoruz.
This construction violates previous agreements and undermines
efforts to achieve peace. It is time for these settlements to stop.
(Applause.)
(Alkışlar) Bu inşaat daha önceki anlaşmaların
ihlalidir ve barış sağlamak yolunda gösterilen çabaları baltalamaktadır. Bu
yerleşim merkezlerinin inşaatının durdurulmasının zamanı gelmiştir. (Alkışlar)
And Israel must also live up to its obligation to
ensure that Palestinians can live and work and develop their society.
Ve
İsrail, Filistinlilerin, yaşayabilmeleri ve çalışabilmeleri, toplumlarını
geliştirmeleri için kendisine düşen sorumlulukları omuzlamalıdır.
Just as it devastates Palestinian families, the
continuing humanitarian crisis in Gaza does not serve Israel's security;
neither does the continuing lack of opportunity in the West Bank.
Gazze’deki
insani kriz Filistinli aileleri nasıl perişan ediyorsa, İsrail’in güvenliği
için de yararlı değildir. Filistin halkının günlük hayatında gelişme
kaydedilmesi barışa giden yol haritasının kritik önemdeki bir parçasıdır.
Progress in the daily lives of the Palestinian people
must be a critical part of a road to peace, and Israel must take concrete steps
to enable such progress. And finally, the Arab states must recognize that
the Arab Peace Initiative was an important beginning, but not the end of their
responsibilities.
Bu
nedenle İsrail bu gelişmenin gerçekleşmesi için somut adımlar atmalıdır. Ve
nihayet, Arap devletleri de, Arap Barış Girişiminin önemli bir başlangıç
olmakla birlikte, onların sorumluluklarının sonu olmadığını kabul etmelidir.
The Arab-Israeli conflict should no longer be used to distract the people of Arab nations from other problems.
Arap-İsrail anlaşmazlığı, Arap devletlerinin kendi uluslarının dikkatini başka problemlerden uzaklaştırmasına daha fazla alet edilmemelidir.
Instead, it must be a cause for action to help the Palestinian people develop the institutions that will sustain their state, to recognize Israel's legitimacy, and to choose progress over a self-defeating focus on the past.
Bunun yerine, Filistin ulusunun kendi devletini idame ettirecek kurumları geliştirmesi; İsrail’in meşruiyetini tanıması ve geçmişte izlediği ve kendi amacını köstekleyen odaklaşma yerine, gelişimi tercih etmesine yardımda bulunmak için harekete geçme nedeni olmalıdır.
America will align our policies with those who pursue peace, and we will say in public what we say in private to Israelis and Palestinians and Arabs. (Applause.)
Amerika kendi siyasetini barış arayanlarla uyumlu hale getirecektir ve özel olarak İsraillilere, Filistinlilere ve Araplara söylediklerimizi, halka açıklayacağız.
We cannot impose peace. But privately, many Muslims recognize that Israel will not go away. Likewise, many Israelis recognize the need for a Palestinian state. It is time for us to act on what everyone knows to be true.
Barışı
zorla kabul ettiremeyiz. Ama birçok Müslüman açıkça söylemese de, İsrail’in bir
yere gitmeyeceğini kabul ediyor. Şimdi herkesin bildiği gerçeğin gereğini yapma
zamanı gelmiştir.
Too many tears have been shed. Too much blood has been shed. All of us have a responsibility to work for the day when the mothers of Israelis and Palestinians can see their children grow up without fear;
Çok fazla gözyaşı aktı. Çok fazla kan döküldü. İsrailli ve Filistinli annelerin, çocuklarının büyümesini korku duymadan görebilecekleri günün gelmesi;
when the Holy Land of the three great faiths is the place of peace that God intended it to be;
üç büyük dinin Kutsal Toprağının Tanrının istediği gibi barış yeri olması;
when Jerusalem is a secure and lasting home for Jews and Christians and Muslims, and a place for all of the children of Abraham to mingle peacefully together as in the story of Isra -- (applause) -- as in the story of Isra, when Moses, Jesus, and Mohammed, peace be upon them, joined in prayer. (Applause.)
Kudüs’ün
Museviler, Hıristiyanlar ve Müslümanlar için güvenli ve sürekli bir yuva haline
gelmesi, İbrahim’in bütün çocuklarının İŞRA hikayesinde Musa, İsa ve Muhammed
(Tanrının rahmeti üzerlerine olsun) birlikte dua ettikleri gibi barış içinde
yaşayacakları bir yer olmasına çalışmak yolunda hepimiz sorumluluk taşıyoruz.
(Alkışlar)
The third source of tension is our shared interest in
the rights and responsibilities of nations on nuclear weapons.
Ortak
ilgi alanımıza giren üçüncü gerginlik kaynağı ise nükleer silahlarla ilgili
olarak ulusların hak ve sorumluluklarıdır.
This issue has been a source of tension between the
United States and the Islamic Republic of Iran. For many years, Iran has
defined itself in part by its opposition to my country, and there is in fact a
tumultuous history between us.
Bu
konu Amerika Birleşik Devletleri ile İran İslam Cumhuriyeti arasında
gerginliğin kaynağı olmuştur. Uzun yıllardır İran kendini bir bakıma benim
ülkeme muhalefetle tanımlamıştır ve gerçekten de bizim çalkantılı bir
geçmişimiz vardır.
In the middle
of the Cold War, the United States played a role in the overthrow of a
democratically elected Iranian government.
Soğuk
Savaşın ortasında Amerika Birleşik Devletleri İran’ın demokratik yolla seçilen
bir hükümetinin devrilmesinde etkili oldu.
Since the Islamic Revolution, Iran has played a role
in acts of hostage-taking and violence against U.S. troops and civilians.
This history is well known.
İslam
Devriminden beri İran ABD asker ve sivillerine karşı rehin alma ve şiddet
hareketlerinde rol oynadı. Bu geçmiş herkese malumdur.
Rather than remain trapped in the past, I've made it
clear to Iran's leaders and people that my country is prepared to move
forward.
Ben,
geçmişin tuzağında esir olmaktansa, İran’ın liderlerine ve halkına, ülkemin
ileri adım atmağa hazır olduğunu açıkça ifade ettim.
The question
now is not what Iran is against, but rather what future it wants to build.
Şimdi
mesele, İran’ın neyin karşısında olduğu değil, nasıl bir gelecek kurmak istemesidir.
I recognize it will be hard to overcome decades of mistrust, but we will proceed with courage, rectitude, and resolve.
Yıllarca devam eden güvensizliği bir tarafa bırakmak kolay olmayacağını takdir ediyorum fakat biz cesaret, dürüstlük ve kararlılıkla ilerleyeceğiz.
There will be many issues to discuss between our two countries, and we are willing to move forward without preconditions on the basis of mutual respect.
Ülkelerimiz arasında müzakere edilecek birçok mesele olacak ve biz karşılıklı saygı esasında ve ön koşul ileri sürmeden ileri adım atmağa hazırız.
But it is clear to all concerned that when it comes to nuclear weapons, we have reached a decisive point. This is not simply about America's interests.
Ama nükleer silahlar alanıyla ilgilenen herkes için bu konuda bir karar noktasına ulaştığımız açıktır. Sorun yalnız Amerika’nın çıkarları değil,
It's about preventing a nuclear arms race in the Middle East that could lead this region and the world down a hugely dangerous path.
bölgeyi
ve Dünya’yı son derecede tehlikeli bir yola sürükleyebilecek Orta Doğu’da bir
nükleer silah yarışını ve nükleer silahların yayılmasını engelleme açısından,
son derece tehlikeli bir yola gürülmesini önleme sorunudur.
I understand those who protest that some countries
have weapons that others do not. No single nation should pick and choose
which nation holds nuclear weapons.
Ben,
bazı ülkeler nükleer silaha sahipken diğerlerinin olmamasına itiraz edenleri
anlıyorum. Hangi ülkelerin nükleer silah bulundurmasını bir tek ülke
seçmemelidir.
And that's why I strongly reaffirmed America's
commitment to seek a world in which no nations hold nuclear weapons.
(Applause.)
Bu
yüzden Amerika’nın, hiçbir ülkenin nükleer silah bulundurmadığı bir dünya
istemekteki kararlılığını tekrar ve kuvvetle teyit ettim. (Alkışlar)
And any nation -- including Iran -- should have the
right to access peaceful nuclear power if it complies with its responsibilities
under the nuclear Non-Proliferation Treaty.
Nükleer
Silahların Yayılmasının Önlenmesi Anlaşması altında sorumluluğunu yerine
getiren, İran da dahil her ülke, barış amaçlı nükleer enerji elde etmek hakkına
sahip olmalıdır.
That commitment is at the core of the treaty, and it
must be kept for all who fully abide by it. And I'm hopeful that all countries
in the region can share in this goal.
Bu
vaat Anlaşmanın özünü teşkil eder ve anlaşmayı kabul eden herkes tarafından
uyulmalıdır. Ve bölgedeki tüm ülkelerin bu amaç etrafında birleşeceği konusunda
umutvarım.
The fourth issue that I will address is
democracy. (Applause.)
Değineceğim
dördüncü konu demokrasidir. (Alkışlar)
I know -- I know there has been controversy about the promotion of democracy in recent years, and much of this controversy is connected to the war in Iraq.
Biliyorum, son yıllarda demokrasinin yayılması konusunda fikir ayrılıkları oldu, bu tartışmaların çoğu Irak’daki savaşla ilgilidir.
So let me be clear: No system of government can or should be imposed by one nation by any other.
Bu nedenle, şunu vurgulamama izin verin: Hiçbir üşleye başka bir
ülke tarafından bir yönetim sistemi empoze edilmemelidir.
That does not lessen my commitment, however, to
governments that reflect the will of the people.
Bu
gerçek benim, halkına söz hakkı veren, hukukun üstünlüğüne ve bütün insanların
haklarına saygı gösteren bir hükümet sistemine olan inancımı azaltmıyor.
Each nation
gives life to this principle in its own way, grounded in the traditions of its
own people.
Her
ülke bu ilkeyi kendince ve kendi insanının geleneklerine uygun şekilde hayata
geçirir.
America does not presume to know what is best for
everyone, just as we would not presume to pick the outcome of a peaceful
election.
Barış
içinde gerçekleştirilen bir seçimin sonucunu bilemeyeceğimiz gibi, Amerika
herkes için neyin daha iyi olacağını bildiğini iddia etmiyor.
But I do have an unyielding belief that all people
yearn for certain things: the ability to speak your mind and have a say
in how you are governed;
Ama
ben insanların bir takım belirli şeyleri istediklerine kesinlikle inanıyorum:
düşüncelerinizi söyleme olanağı, yönetiminizle ilgili söz sahibi olma;
confidence in the rule of law and the equal
administration of justice; government that is transparent and doesn't steal
from the people;
hukukun
üstünlüğüne güven duyma; adaletin eşit uygulanması; şeffaf ve halkından
çalmayan hükümet; istediğin gibi yaşama özgürlüğü gibi.
the freedom to
live as you choose. These are not just American ideas; they are human
rights. And that is why we will support them everywhere.
(Applause.)
Bunlar
yalnız Amerikan idealleri değil, insan haklarıdır ve bu yüzden bu hakları her
yerde savunacağız.
Now, there is no straight line to realize this
promise. But this much is clear: Governments that protect these rights
are ultimately more stable, successful and secure.
Bu
vaadi ulaşmak için dümdüz uzanan bir yol yoktur. Ama şu kadarı açıktır ki, bu
hakları koruyan hükümetler sonunda daha istikrarlı, başarılı ve güvenli
olurlar.
Suppressing
ideas never succeeds in making them go away. America respects the right
of all peaceful and law-abiding voices to be heard around the world, even if we
disagree with them.
İdealleri
bastırmak hiç bir zaman onları yok edememiştir. Amerika bütün barışçı ve
yasalara uyan seslerin dünyanın her tarafında işitilmesine, hatta biz onlarla
hemfikir olmasak da, saygı gösterir.
And we will
welcome all elected, peaceful governments -- provided they govern with respect
for all their people.
Ve biz
seçimlerle iş başına gelen bütün barışçı hükümetleri, onların ulusun tamamını
saygı ile idare etmeleri şartıyla, memnuniyetle karşılarız.
This last point is important because there are some
who advocate for democracy only when they're out of power; once in power, they
are ruthless in suppressing the rights of others. (Applause.)
Bu son
nokta önemlidir, çünkü bazıları demokrasiyi ancak iktidarda olmadıkları zaman
savunur, iktidara geçtiklerinde ise diğerlerinin haklarını insafsızca çiğner.
(Alkışlar)
So no matter where it takes hold, government of the
people and by the people sets a single standard for all who would hold
power:
O
halde bu tip bir durum nerede meydana gelirse gelsin, halk için ve halk
tarafından seçilen bir hükümet, tüm yetkililer için tek bir standart uygular:
You must maintain
your power through consent, not coercion; you must respect the rights of
minorities, and participate with a spirit of tolerance and compromise; you must
place the interests of your people and the legitimate workings of the political
process above your party. Without these ingredients, elections alone do
not make true democracy.
siz
yetkinizi zorla değil fikir birliği ile sürdürmelisiniz; azınlıkların haklarını
korumalı ve ulusun çıkarlarını kendi partinizinkinden üstün tutmalısınız. Bu
bileşenler olmadıkça, sadece seçimlere gidilmesi gerçek bir demokrasiyi var
edemez.
AUDIENCE MEMBER: Barack Obama, we love you!
SEYİRCİLER
: Seni seviyoruz Barack Obama
PRESIDENT OBAMA: Thank you. (Applause.) The fifth issue that we must address together is religious freedom.
BAŞKAN:
teşekkür ederim (Alkışlar) Birlikte ele almamız gereken beşinci konu din
özgürlüğüdür.
Islam has a proud tradition of tolerance. We see
it in the history of Andalusia and Cordoba during the Inquisition. I saw
it firsthand as a child in Indonesia, where devout Christians worshiped freely
in an overwhelmingly Muslim country.
İslamın
gurur duyulacak bir hoşgörü geleneği vardır. Tarihte bunu Endülüs ve Cordoba’da
Engizisyon sırasında gördük. Ben buna, çocukluğumda, dindar Hıristiyanların,
büyük çoğunluğu Müslüman olan bir ülkede serbestçe ibadet ettikleri
Endonezya'da bizzat tanık oldum.
That is the spirit we need today. People in
every country should be free to choose and live their faith based upon the
persuasion of the mind and the heart and the soul.
Bugün
ihtiyacımız olan ruh hali de budur. Her ülkede insanlar, kendi akıllarının,
yüreklerinin ve ruhlarının ikna olduğu dini seçmek ve ona uygun yaşamak
özgürlüğüne sahip olmalıdır.
This tolerance is essential for religion to thrive,
but it's being challenged in many different ways.
Dinin
gelişmesi üçün önemli olan bu hoşgörünün karşısına birçok şekillerde güçlük
çıkarılmaktadır.
Among some Muslims, there's a disturbing tendency to
measure one's own faith by the rejection of somebody else's faith.
Bazı
Müslümanlar arasında birinin imanını, bir başkasının imanını reddederek ölçmek
gibi rahatsız ediici bir eğilim var.
The richness of religious diversity must be upheld --
whether it is for Maronites in Lebanon or the Copts in Egypt.
(Applause.)
Dini
çeşitliliğin zenginliği, ister Lübnan’daki Maruniler veya Mısır’daki Kıptiler
olsun, korunmalıdır. (Alkışlar)
And if we are being honest, fault lines must be closed
among Muslims, as well, as the divisions between Sunni and Shia have led to
tragic violence, particularly in Iraq.
Eğer
dürüstçe konuşmamız gerekirse, Sünni ve Şiiler arasındaki bölünme özellikle
Irakta trajik şiddet hareketlerine neden oldu, bu yüzden Müslümanlar arasındaki
sert çizginin de kapanması gerekir.
Freedom of religion is central to the ability of peoples to live together. We must always examine the ways in which we protect it.
Din özgürlüğü insanların birlikte yaşayabilmelerinin esasıdır.Her zaman onu koruyabileceğimiz yollar aramalıyız.
For instance, in the United States, rules on charitable giving have made it harder for Muslims to fulfill their religious obligation. That's why I'm committed to working with American Muslims to ensure that they can fulfill zakat.
Örneğin
Amerika Birleşik Devletleri’nde hayırsever bağışlarla ilgili kurallar
Müslümanların dini sorumluluklarını yerine getirmelerini zorlaştırdı. Bu yüzden
ben Müslüman Amerikalılarla birlikte, onların zekat vermelerini kolaylaştırmak
için çalışacağım.
Likewise, it is important for Western countries to
avoid impeding Muslim citizens from practicing religion as they see fit -- for
instance, by dictating what clothes a Muslim woman should wear. We can't
disguise hostility towards any religion behind the pretence of liberalism.
Aynı şekilde, batı ülkelerinin Müslüman vatandaşlarının dinlerini
kendilerinin uygun gördükleri gibi uygulamalarına, Müslüman kadınların nasıl
giyinmesi konusunda olduğu gibi, engel olmamaları da önemlidir. Kısaca ifade
edersek, herhangi bir dine karşı düşmanlığı liberalizmmiş gibi sunnamayız. .
In fact, faith should bring us together. And
that's why we're forging service projects in America to bring together
Christians, Muslims, and Jews.
Gerçekten
de din bizi bir araya getirmelidir. O yüzden biz Amerika’da Hıristiyanları,
Müslümanları ve Musevileri bir araya getiren hizmet projeleri uyguluyoruz.
That's why we welcome efforts like Saudi Arabian King
Abdullah's interfaith dialogue and Turkey's leadership in the Alliance of
Civilizations.
Bu
yüzden Kral Abdullah’ın Dinlerarası Diyalog ve Türkiye liderliğinin
Medeniyetler Birliği gibi girişimlerini memnunlukla karşılıyoruz.
Around the
world, we can turn dialogue into interfaith service, so bridges between peoples
lead to action -- whether it is combating malaria in Africa, or providing
relief after a natural disaster.
Dünyanın
her tarafında diyalogu Dinlerarası hizmete çevirebiliriz ve böylece insanlar
arasında kurulan köprüler ister Afrika’da sıtma ile savaşmak, ister bir doğal
felaket sonucu kurtarma çalışması olsun, faaliyetlere yol açar
The sixth issue -- the sixth issue that I want to
address is women's rights. (Applause.) I know –- I know -- and you
can tell from this audience, that there is a healthy debate about this
issue.
Ele
almak istediğim altıncı konu kadın hakları.
(Alkışlar)Buradaki
izleyicilere bakarak, bukonuyla ilgili sağlıklı bir tartışma olduğunu
görüyorum.
I reject the view of some in the West that a woman who
chooses to cover her hair is somehow less equal, but I do believe that a woman
who is denied an education is denied equality. (Applause.)
Bazı
Batılıların başını örtmeyi seçen kadınların eşitliklerinden taviz verdiği
yönündeki görüşlerine katılmıyorum, ama eğitim hakkından mahrum bırakılan
kadınların eşitlikten de mahrum bırakıldığına inanıyorum.
And it is no
coincidence that countries where women are well educated are far more likely to
be prosperous.
Kadınların
iyi-eğitimli olduğu ülkelerin müreffeh olma olasılıklarının daha yüksek oluşu
da tesadüf değildir.
Now, let me be clear: Issues of women's equality
are by no means simply an issue for Islam. In Turkey, Pakistan,
Bangladesh, Indonesia, we've seen Muslim-majority countries elect a woman to
lead.
Net
olarak ifade edeyim: kadın eşitliği hiçbir şekilde sadece İslamın sorunu
değildir. Türkiye, Pakistan, Bangladeş ve Endonezya gibi çoğunluğun Müslüman
olduğu ülkeler kadınları seçerek lider yaptılar.
Meanwhile, the struggle for women's equality continues
in many aspects of American life, and in countries around the world.
Öte yandan
kadının eşitliği uğraşısı Amerikan hayatının belli yönlerinde ve dünyadaki
diğer ülkelerde hala sürüyor.
I am convinced that our daughters can contribute just
as much to society as our sons. (Applause.)
Kızlarımızın
da, erkek evlatlarımız kadar topluma katkıda bulanacağına (alkışlar)
Our common prosperity will be advanced by allowing all
humanity -- men and women -- to reach their full potential.
ve
ortak refahımızın tüm insanlığın -kadınların ve erkeklerin- tam
potansiyellerine ulaşmalarıyla sağlanabileceğine inanıyorum.
I do not
believe that women must make the same choices as men in order to be equal, and
I respect those women who choose to live their lives in traditional roles.
Kadınların
eşit olabilmek adına erkeklerle aynı seçimleri yapmak zorunda olduklarına
katılmıyoru ve geleneksel rollerde yaşamlarını sürdürmeyi seçen kadınlara saygı
duyuyorum.
But it should be their choice. And that is why
the United States will partner with any Muslim-majority country to support
expanded literacy for girls, and to help young women pursue employment through
micro-financing that helps people live their dreams. (Applause.)
Ama bu
onların seçimi olmalı. İşte bu nedenle ABD herhangi bir çoğunluğu Müslüman
ülkeyle ortaklık içinde kızların okuryazarlığının artmasına katkıda bulunacak
ve bu genç kadınların rüyalarını gerçekleştirmelerine yardımcı olacak
mikro-finansman seçenekleriyle istihdam arayışına girmelerine destek olacaktır.
(Alkışlar)
Finally, I want to discuss economic development and
opportunity.
Son
olarak, ekonomik kalkınma ve fırsatları gözden geçirmek istiyorum.
I know that for many, the face of globalization is contradictory. The Internet and television can bring knowledge and information, but also offensive sexuality and mindless violence into the home.
Biliyorum ki çoğumuz için küreselleşmenin çelişkili tarafları var. Internet ve televizyon bilgi ve fikirler sunarken beraberinde suça yönlendirici cinselliği ve düşüncesiz şiddeti de eviçlerine getirebiliyor.
Trade can bring new wealth and opportunities, but also huge disruptions and change in communities. In all nations -- including America -- this change can bring fear.
Ticaret refah ve yeni fırsatlar sunarken, büyük huzursuzluklar ve toplumsal değişikliklere de neden oluyor. Amerika da dahil olmak üzere tüm uluslarda bu değişim korku getirebiliyor.
Fear that because of modernity we lose control over our economic choices, our politics, and most importantly our identities -- those things we most cherish about our communities, our families, our traditions, and our faith.
Modernlik
yüzünden ekonomik seçimlerimiz, politikalarımız ve daha da önemlisi
kimliklerimiz üzerindeki kontrolümüzü kaybedeceğimiz korkusu - toplumlarımızda,
ailelerimizde, geleneklerimizde ve inançlarımızda en değer verdiğimiz yönler.
But I also know that human progress cannot be
denied. There need not be contradictions between development and
tradition.
Ama
aynı zamanda insanın gelişiminin engellenemeyeceğini de biliyorum. Gelişme ve
gelenek çelişmek zorunda değildir.
Countries like
Japan and South Korea grew their economies enormously while maintaining
distinct cultures.
Japonya
ve Güney Kore gibi ülkeler ekonomilerini muazzam ölçüde geliştirirken özgün
kültürlerini korudular.
The same is true for the astonishing progress within
Muslim-majority countries from Kuala Lumpur to Dubai.
Kuala
Lumpur’dan Dubai’ye kadar inanılmaz gelişim gösteren, nüfuslarının çoğunluğu
Müslüman ülkeler için de durum aynıdir.
In ancient
times and in our times, Muslim communities have been at the forefront of
innovation and education.
Geçmiş
zamanlarda ve günümüzde İslam toplumları yeniliğin ve eğitimin öncülüğünü
yapabildiklerini göstermiştir.
And this is important because no development strategy can be based only upon what comes out of the ground, nor can it be sustained while young people are out of work.
Bu önemli, çünkü hiçbir kalkınma stratejisi sadece topraktan çıkanlara endekslenemez ya da genç insanlar işsizken sürdürülemez.
Many Gulf states have enjoyed great wealth as a consequence of oil, and some are beginning to focus it on broader development.
Pek çok Körfez ülkesi petrol sayesinde büyük refaha kavuştu ve bazıları bunu daha geniş kapsamlı kalkınmaya odaklanmaya başlıyor.
But all of us must recognize that education and innovation will be the currency of the 21st century -- (applause)
Ama hepimiz anlamalıyız ki, eğitim ve yenilik 21. yüzyılın para birimi olacaktır. (Alkışlar)
and in too many Muslim communities, there remains underinvestment in these areas. I'm emphasizing such investment within my own country. And while America in the past has focused on oil and gas when it comes to this part of the world, we now seek a broader engagement.
Bunun
kendi ülkem için de vurguluyorum. ABD geçmişte dünyanın bu bölgesinde petrol ve
gaza odaklanmış olsa da, artık daha kapsamlı ilişkiler arayışındayız.
On education, we will expand exchange programs, and
increase scholarships, like the one that brought my father to America.
(Applause.)
Eğitim
alanında değişim programlarının kapsamını arttıracağız, babamın Amerika’ya
gelmesini sağlayanlara benzer bursları fazlalaştıracağız, (Alkışlar)
At the same time, we will encourage more Americans to
study in Muslim communities.
Amerikalıları
da Müslüman ülkelerde eğitim almağa teşvik edeceğiz.
And we will match promising Muslim students with
internships in America; invest in online learning for teachers and children
around the world; and create a new online network, so a young person in Kansas
can communicate instantly with a young person in Cairo.
Ümit
vadeden Müslüman öğrencilere Amerika’da staj fırsatları sunacağız, dünyanın
dört bir yanındaki öğrenci ve öğretmenler için on-line eğitim yatırımları
yapacağız, yeni on-line ağlar oluşturacağız, böylelikle Kansas’taki bir genç anında
Kahire’deki bir gençle temasa geçebilecek.
On economic development, we will create a new corps of
business volunteers to partner with counterparts in Muslim-majority
countries.
Ekonomik
kalkınma anlamında, yeni iş dünyası gönüllüleri yaratarak onların çoğunluğu
Müslüman olan ülkelerdeki eşdeğerleriyle ortaklık yapmalarını sağlayacağız.
And I will host
a Summit on Entrepreneurship this year to identify how we can deepen ties
between business leaders, foundations and social entrepreneurs in the United
States and Muslim communities around the world.
Bu yıl
bir Girişimcilik Zirvesine ev sahipliği yapacağım; böylelikle ABD ve dünya
genelindeki Müslüman toplumların iş dünyası liderleri, kurumları ve sosyal
girişimcileri arasındaki bağların nasıl derinleştirilebileceğini
belirleyeceğiz.
On science and technology, we will launch a new fund
to support technological development in Muslim-majority countries, and to help
transfer ideas to the marketplace so they can create more jobs.
Bilim
ve teknolojide çoğunluğu-Müslüman olan ülkeler için teknolojik kalkınmayı
destekleyecek yeni bir fon başlatacağız ve işgücü piyasasına fikirler aktararak
istihdam yaratmalarına yardımcı olacağız.
We'll open centers of scientific excellence in Africa,
the Middle East and Southeast Asia, and appoint new science envoys to
collaborate on programs that develop new sources of energy, create green jobs,
digitize records, clean water, grow new crops.
Afrika,
Ortadoğu ve Güneydoğu Asya’da bilimsel mükemmeliyet merkezleri açacağız;
buralara yeni bilim elçileri atayarak yeni enerji kaynakları geliştirme, çevre
dostu işler yaratma, kayıtları dijital ortama dönüştürme, temiz su ve yeni
tarım ürünlerinin yetiştirilmesi konularında ortak programlarda çalışacağız.
Today I'm announcing a new global effort with the
Organization of the Islamic Conference to eradicate polio.
Ve
bugün İslam Konferansı Örgütüyle birlikte çocuk felcinin kökünün kazınması
amacıyla yeni bir küresel çabamızı açıklıyorum.
And we will also expand partnerships with Muslim
communities to promote child and maternal health.
Ayrıca,
ana ve çocuk sağlığını iyileştirmek için, Müslüman toplumlarla daha fazla
ortaklık arayışına gireceğiz.
All these things must be done in partnership.
Americans are ready to join with citizens and governments; community
organizations, religious leaders, and businesses in Muslim communities around
the world to help our people pursue a better life.
Bunların
hepsi ortaklık içinde yapılmalıdır. Amerikalılar dünya genelindeki Müslüman
toplumlarda insanlarımızın daha iyi bir yaşam sürmelerine yardım etmek amacıyla
vatandaşlar ve hükümetlerle, toplum örgütleriyle, dini liderlerle ve iş
dünyasıyla biraraya gelmeye hazırdır.
The issues that I have described will not be easy to
address.
Burada
tanımladığım sorunların çözülmesi kolay olmayacak.
But we have a responsibility to join together on
behalf of the world that we seek -- a world where extremists no longer threaten
our people, and American troops have come home;
Ama
aradığımız dünyaya ulaşabilmek adına biraraya gelme sorumluluğumuz var - bu
dünyada aşırı uçtakiler insanlarımızı tehdit etmeyecek ve Amerikan birlikleri
evlerine dönmüş olacak;
a world where
Israelis and Palestinians are each secure in a state of their own, and nuclear
energy is used for peaceful purposes;
bu
dünyada İsraillilerin ve Filistinlilerin kendilerine ait güvenli vatanları
olacak, nükleer enerji barışçıl amaçlar için kullanılacak;
a world where
governments serve their citizens, and the rights of all God's children are
respected.
hükümetler
kendi vatandaşlarına hizmet edecek ve Tanrı’nın tüm çocuklarının haklarına
saygı gösterilecek.
Those are
mutual interests. That is the world we seek. But we can only
achieve it together.
Bunlar
müşterek menfaatler. İstediğimiz dünya bu, ama buna ancak birlikte
ulaşabiliriz.
I know there are many -- Muslim and non-Muslim -- who question whether we can forge this new beginning.
Biliyorum ki çoğunuz - Müslüman ya da değil - böyle bir başlangıcı yapıp yapamayacağımızı sorguluyorsunuz.
Some are eager to stoke the flames of division, and to stand in the way of progress. Some suggest that it isn't worth the effort -- that we are fated to disagree, and civilizations are doomed to clash.
Bazıları bölücülük tohumları ekme hevesinde ve ilerlemenin önünü kesmek istiyor. Bazıları bu çabalara değmez - uyuşmamak kaderimiz, medeniyetler çatışmaya mahkum - diyor.
Many more are simply skeptical that real change can occur. There's so much fear, so much mistrust that has built up over the years.
Diğerleri ise gerçek değişimin olabileceğine sadece tereddütle yaklaşıyor. Çok fazla korku var, bir o kadar da güvensizlik.
But if we choose to be bound by the past, we will never move forward.
Ama geçmişin bizi durdurmasına izin verirsek hiç ilerleyemeyiz.
And I want to particularly say this to young people of every faith, in every country -- you, more than anyone, have the ability to reimagine the world, to remake this world.
Bunu
özellikle de hangi inançtan olursa olsun, her ülkedeki gençlere söylemek
istiyorum: Dünya’ya yeni bie vizyonla bakmak ve onu yeniden yaratmak
kaabiliyetine sizler sahipsiniz.
All of us share this world for but a brief moment in time.
Zaman içersinde hepimiz bu dünyayı kısa bir süre paylaşıyoruz.
The question is whether we spend that time focused on what pushes us apart, or whether we commit ourselves to an effort -- a sustained effort -- to find common ground, to focus on the future we seek for our children, and to respect the dignity of all human beings.
Burada
sorulacak soru şudur: bu kısacık süreyi bizleri ayıran şeyler üzerine
odaklanarak mı geçirelim, yoksa kendimizi, ortak bir zemin bulma, çocuklarımız
için istediğimiz geleceğe odaklanma ve tüm insanların saygınlığına saygı
gösterme gibi bir çabaya -istikrarlı çaba- mı adayalım?
It's easier to start wars than to end them. It's
easier to blame others than to look inward.
Bunlar
basit şeyler değil. Savaşları başlatmak durdurmaktan daha kolay.
It's easier to
see what is different about someone than to find the things we share. But
we should choose the right path, not just the easy path.
Diğerlerini
suçlamak kendi içine dönmekten daha kolay; birinde nelerin farklı olduğunu
görme, neleri paylaştığımızı bulmaktan daha kolay.
There's one rule that lies at the heart of every
religion -- that we do unto others as we would have them do unto us.
(Applause.)
Ama
her dinin özünde mevcut bir de kural var- kendimize nasıl davranılmasını
istiyorsak başkalarına öyle davranmalıyız. (Alkışlar)
This truth
transcends nations and peoples -- a belief that isn't new; that isn't black or
white or brown; that isn't Christian or Muslim or Jew.
Bu
gerçek ulusların ve insanların ötesinde ve yeni olmayan bir inanç; bu siyah,
beyaz ya da kahverengi değil; Hıristiyan, Müslüman ya da Yahudi değil.
It's a belief that pulsed in the cradle of
civilization, and that still beats in the hearts of billions around the
world. It's a faith in other people, and it's what brought me here today.
Bu
inanç medeniyetlerin beşiğinden doğdu ve hala milyarların kalbinde atıyor. Bu
başkalarına olan inancımız ve bugün beni buraya getiren neden.
We have the power to make the world we seek, but only
if we have the courage to make a new beginning, keeping in mind what has been
written.
Bizim
düşlediğimiz dünyaya ulaşma gücümüz var; ama bunu ancak yazılanları akılda
tutarak yeni bir başlangıç yapma cesaretini gösterirsek başarabiliriz.
The Holy Koran tells us: "O mankind!
We have created you male and a female; and we have made you into nations and
tribes so that you may know one another."
Mukaddes
Kuran bize şunu söyler: “Ey insanlar, biz sizi kadın ve erkek olarak yarattık
ve birbirinizi tanımanız için sizi ulus ve kabilelere böldük.”
The Talmud tells us: "The whole of the
Torah is for the purpose of promoting peace."
Talmud
şöyle der: “Tevrat’ın bütünü barışı yaymak amacı güder.”
The Holy Bible tells us: "Blessed are the peacemakers, for they shall be called sons of God." (Applause.)
Kutsal
İncil’de şu ifade yer alır : “Tanrı barış getirenlerin tarafındadır, onlar
Tanrının evlatlarıdır.” (alkışlar)
The people of the world can live together in
peace. We know that is God's vision. Now that must be our work here
on Earth.
Dünyadaki
insanlar barış içinde birarada yaşayabilir. Bunun Tanrı’nın vizyonu olduğunu
biliyoruz. Şimdi, Dünyadaki işimiz bu olmalı.
Thank you. And may God's peace be upon
you. Thank you very much. Thank you. (Applause.)
Teşekkür
ederim. Tanrı’nın rahmeti üstünüze olsun. Çok teşekkür ederim. Teşekkür ederim.
(alkışlar) .
http://www.abhaber.com/haber.php?id=26179
0 yorum:
Yorum Gönder